Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan ile Ortak Basın Toplantısı, 14 Temmuz 2024

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli kardeşime ve beraberindeki değerli heyet üyelerine huzurunuzda bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Az önce kendileri Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da kabul edildiler, verimli bir görüşme oldu.

Değerli arkadaşlar; bölgenin ve İslam dünyasının iki önemli aktörü olan ülkelerimiz arasındaki yakın iş birliği elbette çok büyük bir önem taşımakta. Bu çerçevede Suudi Arabistan ile ilişkilerimizin son birkaç yıl zarfında ciddi ivme kazanmış olmasından memnuniyet duyuyoruz. Bugün yaptığımız görüşmelerde ikili ilişkilerimizin mevcut durumunu gözden geçirdik. İş birliğimizi her alanda geliştirme imkânlarını ele aldık. Bu çerçevede, 2016 yılında tesis ettiğimiz ve ilk toplantısını 2017 yılında Ankara’da düzenlediğimiz Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi’nin canlandırılmasını arzu etmekteyiz. Biraz önce söz konusu mekanizmanın işleyişini düzenleyen protokolü de imzaladık.

Konseyin ikinci toplantısını bu yıl içerisinde Riyad’da yapma konusunda da mutabık kaldık. Koordinasyon konseyimiz diplomasiden kültüre, ticaretten sağlığa, askeri iş birliğinden enerjiye çok farklı alanlarda iş birliği yürütecek 5 alt komiteden oluşmakta. İki ülkeden farklı kurumların yer aldığı bu komitelerin çalışmalarıyla ikili ilişkilerimizi her alanda daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz.

Değerli basın mensupları; bugün ticaret, müteahhitlik, yatırımlar, turizm, enerji ve diğer alanlarda mevcut iş birliğimizi daha da artırmak için neler yapabileceğimizi konuştuk. Artış seyrinde devam eden ticaret hacmimiz, geçen yıl itibariyle 6,8 milyar Dolara ulaşmıştı. Yalnız Cumhurbaşkanımızla az önce yapılan görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımız bunun yeterli olmadığını, ilk merhalede 10 milyar Dolara, daha sonraki merhalede de 30 milyar Dolara çıkarılması konusunda bir vizyon ortaya koydular, hedef koydular. Biz de değerli dostumla bu hedefi nasıl hayata geçiririz diye şimdiden çalışmaya başladık. Buna yönelik çalışmalarımızı da büyük bir titizlikle sürdürmekteyiz.

Yaklaşık 14 yıl aradan sonra tekrar gündeme aldığımız Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi Serbest Ticaret Anlaşması’nın da hedeflerimize ulaşmamıza ciddi katkı sağlayacağına inanmaktayım. Müzakerelerin en kısa süre içinde tamamlanarak anlaşmanın bir an evvel imzalanması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Suudi Arabistan, müteahhitlerimizin en fazla proje üstlendikleri ülkeler arasında yer almakta, önümüzdeki dönem bu alanda daha büyük fırsatları barındırmakta. Firmalarımız, gerek Vizyon 2030 kapsamındaki projelere, gerekse Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yapacağı Expo 2030 ve FİFA 2034 Dünya Kupası gibi büyük organizasyonlarla ilgili altyapı çalışmalarına katkı sunmaya hazırlar.

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın geçtiğimiz haftalarda ülkemize gerçekleştirdiği ziyaret, askeri ve savunma sanayii alanındaki iş birliği bakımından çok önemli bir adım teşkil etti. Bugün de kıymetli kardeşimle yaptığımız görüşmelerde savunma iş birliğimizi daha da güçlendirme yönündeki ortak irademizi teyit ettik.

Değerli arkadaşlar; bugün kıymetli meslektaşımla sadece ikili ilişkileri değil, elbette bölgemiz ve ötesiyle de ilgili konuları da detayıyla, derinlemesine ele alma imkânımız oldu. Sudan başta olmak üzere Afrika’daki gelişmeleri değerlendirdik. Yemen’deki son durumu ele aldık ve tabii ki Gazze’de acil ve kalıcı ateşkesin sağlanması meselesini de istişare ettik.

Biz samimi olarak Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanmasını ve akan kanın durmasını arzu ediyoruz. Bu nedenle yürütülen müzakere süreçlerine hep güçlü destek verdik. Önceliklerimiz belli. Müzakere edilmekte olan ateşkes planının bir an evvel İsrail tarafından onaylanması, silahların susması ve akan kanın durması, insani yardımların kesintisiz girişinin sağlanması, rehine ve tutsakların karşılıklı olarak serbest bırakılması öncelik taşımaktadır. Ancak, İsrail ve Netanyahu ne zaman bu konuda olumlu ve yapıcı bir hava oluşsa yeni katliamlara imza atıyor, bu da aslında onların barışla ilgili hiçbir niyetlerinin olmadığını, sadece bir propaganda aracı olarak görüşmelere girdiklerini düşündürüyor.

Dün Han Yunus’ta sivillere yapılan saldırıdan sonra İsrail’in niyetinin bu çatışmayı durdurmak değil, Filistin halkını yok etme siyasetine devam etmek olduğunu anlıyoruz. Tabii bu noktada İsrailli yetkililerin eninde sonunda uluslararası mahkemeler önünde hesap vereceklerini güçlü bir şekilde söylemek lazım. İsrail güçlerinin Gazze’yi tamamen terk etmelerini ve Gazze’nin yeniden inşa sürecinin zaman kaybetmeden başlamasını istiyoruz. Adil ve kalıcı barışın sağlanması için 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin hemen hayata geçirilmesi gerekmektedir. Adil olmayan bir barış asla kalıcı olamaz. Gazze Temas Grubu üyesi 2 ülke olarak İsrail’in barış vizyonunu fütursuzca reddetmesine ve savaşı bölgeye yayma çabalarına şiddetle karşı çıkıyoruz. Şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum: Gazze’de aylardır süren vahşet, uluslararası güvenlik açısından da ciddi bir tehdit oluşturmakta. Atılacak bir yanlış adım telafisi olmayacak vahim sonuçlara yol açabilir. Gazze’deki vahşetin durması, iki devletli çözüm temelinde siyasi sürecin başlatılması noktasında Suudi Arabistan’la görüş birliği içerisindeyiz. Bu kapsamda, Filistinli gruplar arasında birliğin sağlanması da öncelikli konularımız arasında yer alıyor.

Kıymetli kardeşim Prens Faysal’a ziyaretleri için bir kez daha teşekkür ediyor, sözü şimdi değerli meslektaşıma bırakıyorum.

SUUDİ ARABİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANI FAYSAL BİN FERHAN- [SİMULTANE TERCÜME]

https://www.youtube.com/live/SF1GdJRFCKE?feature=shared

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Bugünkü toplantıların, başta Gazze’deki kriz olmak üzere, bölgede hâlihazırdaki gelişmeler çerçevesinde iki ülke arasındaki ortak koordinasyonun güçlendirilmesine, özellikle siyasi dosyalara nasıl bir yansıması olacaktır?

SUUDİ ARABİSTAN DIŞİŞLERİ BAKANI FAYSAL BİN FERHAN-

[SİMULTANE TERCÜME]

https://www.youtube.com/live/SF1GdJRFCKE?feature=shared

SORU- Sayın Bakanımız Hakan Fidan’a iki sorum olacak. Birincisi, malum olduğu üzere, Suriye ile normalleşme meselesi gündemde. Bu konuda bazı açıklamalar geliyor, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan da bir açıklama geldi ve bir yol haritası hazırlanması hususunda sizi görevlendirdiğini söyledi. Nasıl bir süreç işletilecek, önümüzdeki günlerde nelerle karşı karşıya kalacağız?

İkinci sorum ise, derin bir insani krizin yaşandığı Gazze ile alakalı, siz de konuşmanızda vurgu yaptınız aslında. İsrail, dün güvenli bölge ilan ettiği bir bölgeye saldırı gerçekleştirdi, bugün Nuseyrat’ta saldırılar devam ediyor. Sanki İsrail bütün Filistinlileri ortadan kaldırana kadar bu süreç durmayacakmış gibi bir manzarayla karşı karşıyayız. Öte yandan, İsrail ile Hamas arasında müzakere süreci bir türlü sonuçlandırılamıyor. Bu müzakereler niçin sonuçlandırılamıyor, bunun sonuçlandırılmamasına sebep olan taraf kim, bu konudaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İkinci sorudan başlayayım müsaadenizle. Gazze meselesine konuşmamda da değindim, zaten hem Cumhurbaşkanımız, hem ben her yaptığımız konuşmada gerek basın olsun, gerek uluslararası ortamlarda, gerek ikili görüşmelerde sürekli Gazze meselesini birinci öncelikli madde olarak gündemde tutuyoruz. Orada devam eden insanlık dramını bir an önce durdurmak önemli, bir de bölgemizde uzun yıllardır devam eden bu stratejik kanayan yaranın da durması önemli. Bugün dostumla da bunu görüşme imkânımız oldu.

Değerli arkadaşlar; sizin vasıtanızla buradan uluslararası kamuoyuna son aşamada yapılan son bir haftalık trafikle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Özellikle son bir haftada Hamas’ın aldığı barıştan yana tutum ve İsrail’in buna karşılık sürekli oyunbozan bir rol oynaması şunu bir kez daha gösterdi: İsrail’in, Netanyahu hükümetinin ateşkesle, barışla ilgili hiçbir niyeti yok, bunu defaatle gösterdi. Biz Türkiye olarak, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradeyle gerçekten barışa sonuna kadar destek vermek için her türlü çabayı gösteriyoruz. Gerek taraflara, gerek müzakerede aracılık yapan ülkelere yönelik desteklerimiz ortada. Milli İstihbarat Teşkilatımız, Dışişleri Bakanlığımız defaatle gece gündüz bu konu için çalışıyorlar, koordinasyon içerisinde taraflarla görüşüyorlar. Her türlü desteği veriyorlar, her türlü yapıcı yaklaşımı zorluyorlar. Özellikle Hamas’ın son tekliflere verdiği olumlu cevabın İsrail tarafından kabul edilmemesi ve sürekli yeni bahanelerin getirilmesi müzakere eden tarafları da zor duruma soktu, ateşkesle ilgili de ciddi bir çıkmaz oluşturdu. Buradan dünya kamuoyuna sesleniyorum; İsrail’e baskı yapılması gerekiyor. Hamas’ın bu şartları kabul etmiş olması, İsrail tarafından maalesef gözlemliyoruz ki bir zayıflık ve bir teslimiyet olarak algılanmakta ve bunu daha da ileri taşımanın yolları aranmakta. Bu, son derece tehlikeli bir anlayıştır, son derece tehlikeli bir stratejik hesaptır. Buradan gidilirse daha büyük bir kan, daha büyük dram ve gözyaşı ortaya çıkar, bütün bölgeyi daha da büyük bir ateşe atacak. Onun için bizim tavsiyemiz, aracılar tarafından ortaya konan ateşkes anlaşması Hamas tarafından çok da zor olsa kabul edilmişken İsrail’in bir an önce bunu kabul etmesi ve akan kanı durdurması. Aksi takdirde daha önce uyarılarımız nasıl haklı çıktıysa, bunda da haklı çıkmak istemiyoruz. Ama akıl, insaf ve izan sahibi herkesin gördüğü bir gerçeklik var, bu yolda giderseniz daha fazla ölüm, daha fazla katliam ve daha fazla istikrarsızlık ortaya çıkar, bunu da görmek istemiyoruz.

Suriye ile ilgili olarak değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyon biliyorsunuz barışla ilgili bir vizyon. Bu vizyon aslında çok uzun zamandır kendisinin bölgede gerek kapalı diplomasiyle, gerek açık diplomasiyle yıllardır uyguladığı bir vizyon, buna diğer konularda da hep beraber şahitlik ettik. Yani Ortadoğu normalleşmesi, Libya’da ortaya atılan normalleşme süreçlerini desteklemek, Kafkaslardaki barış sürecine verilen destek, Ukrayna ve Rusya arasındaki arabuluculuk girişimi için -tek ülke kalsa da- cansiperane fedakârlık gösterilmesi, Afrika’da ortaya konan tavır… Daha geçenlerde Etiyopya ve Somali’ye ev sahipliği yaptık. Bu aslında Türkiye’nin bölgede bir barış, huzur ve istikrar arayışında oluşunun en büyük göstergesi. Tabii Suriye, uzun yıllardır kanayan bir yara. Bu yarayı kapatmak için en zorlu dönemimizde bile, ki Cumhurbaşkanımızın siyaset vizyonunda bu hep vardır, mücadele anlarında bile diyalog kapısını ama dolaylı, ama direkt hep açık tutar. Ben 20 yıldır bu konularda yanında çalışan birisi olarak sayısız kereler bu konular içerisinde görev aldım ve bunun son derece büyük faydalar sağladığını da, ülkeye stratejik menfaatler getirdiğini de gördük. Her zaman için bir mücadele devam ederken, o mücadelenin yanında da muhakkak bir diyalog kanalı açık tutulmuştur.

Şimdi Suriye’yle de aslında 2017’den itibaren çeşitli formatlarda başlayan diyalog kanalının belli bir şekilde neticeye ulaşması gerekiyordu. Başından beri, ben önceki görevimde de Suriye ile yapılan müzakerelerin içerisinde oldum. Özellikle Rusya ve İran’ın aracılık yaptığı görüşmeler Suriye ile gerçekleşti çeşitli düzeylerde, yani istihbarat düzeyinde oldu, daha sonra biliyorsunuz Astana Süreci oldu, dolaylı format üzerinden görüşüldü. Astana Süreci liderler düzeyine bile taşındı, daha sonra Savunma Bakanları İstihbarat Başkanları düzeyinde oldu, Dışişleri Bakanları düzeyinde oldu, diplomatlar düzeyinde oldu, her düzeyde Suriye ile doğrudan veya Rusya-İran üzerinden görüşmeler vuku buldu. Ama son bir yıldır değerli arkadaşlar, görüşmelerde çok fazla bir hareketlilik yok. Tabii bölge artık barış ve istikrarı arayan bir iklime gelmiş durumda. Zamanın ruhu bizi barışı aramaya, istikrarı aramaya zorluyor.

Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımız burada liderlik vizyonunu kullanarak en üst düzeyden bir barış çağrısında bulunmuştur. Bu son derece kıymetli bir çağrıdır, umarım bunun değerini anlarlar. Bu herhangi bir çaresizliğin, herhangi bir zayıflığın durduğu yer değildir. Kendisini tanıyanlar bilir, hiçbir mücadeleden, hiçbir kavgadan kaçmaz, tersine bütün sorunların üstesine de büyük bir dirençle gider. Burada bir barış vizyonu yansıması olarak bir çağrıda bulundu, bu çağrı önemli bir çağrı. Bizim tavsiyemiz bu çağrının dikkate alınması. Tabii ki Suriye’de şu anda çok karmaşık bir tablo var. Bu karmaşık tablonun konuşulmaya başlaması ve gerçekte sorunların ciddi bir şekilde tartışılması için bile ciddi bir zamana ihtiyacımız var. Alanda Ruslar, İranlılar, Milisler var. Alanda muhaliflerin kontrolünde olan yerler var, Rejimin kontrolünde yerler var. PKK işgalinde olan yerler var. Zaman zaman DEAŞ’ın tekrar ortaya çıkması var. Kaçakçılar var, İsrail saldırıları var. Halkın çeşitli yerlerde güneyde rahatsızlık gösterip tekrar ortaya çıkması var. İran’la Amerika arasında zaman zaman yenilenen kavgalar var. Çok karmaşık bir tablo var. Bu tablo içerisinde bizim de, 900 küsur kilometrelik sınırımız olan bir komşumuz, burayı stratejik bir şekilde ele almamız, istikrarı ve kalıcı çözümün ne olduğuna yönelik çalışma yapmamız fevkalade önemli. Bu ihtiyaçtan hareketle Sayın Cumhurbaşkanımız bunu söyledi. Bütün bu karışıklıkları göz önüne alarak bizim tabii ki yıllardır sürdürdüğümüz çalışmaların, çabaların ortaya koyduğu bir tecrübe var, bir vizyon var. Bizim kafamız bu konuda net, Türkiye olarak önceliklerimiz ne? Sadece kendimizi düşünmüyoruz bu konuda. Suriye’nin ihtiyaçları neler? Başta siyasi bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, bu konular fevkalade önemli, desteklediğimiz konular.

2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının ortaya koyduğu prensipler çerçevesinde bir ulusal diyalog mekanizmasının geliştirilmesi ve uluslararası toplum tarafından desteklenen bir çözüme gidilmesi de fevkalade önemli. Şunun altını da çizmek istiyorum, zaman zaman bazı sesler çıkıyor değerli arkadaşlar. Biz Suriye muhalifleriyle ilgili durduğumuz yeri değiştirmiyoruz. Suriyeli muhaliflerin kendi özgür kararı, kendi özgür tercihi esastır, rejimle olan ilişkilerinde. Bizim durduğumuz yer ise, onların bizim DEAŞ’la yaptığımız mücadelede, PKK ile yaptığımız mücadelede, Afrin’de, Tel Abyad’da, Resulayn’da omuz omuz bunlarla biz yıllarca savaştık teröre karşı, işgalcilere karşı. Çok şehitler verildi. Bizim vefalı ve büyük bir ülke olarak bu fedakârlığı unutmamız mümkün değil, ama bu arkadaşlarımızın kardeşlerimizin kendi özgür kararıdır. Uluslararası hukuk çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde Suriye muhalefeti, Suriye rejimiyle ne türden bir diyalog içerisinde olacak o onların kararıdır, biz ancak burada bir yapıcı rol oynayabiliriz. Ama bizim bu fedakârlıkları unutmamız, onları yarı yolda bırakmamız diye bir şey söz konusu değil.

Aynı zamanda bu kardeşlerimiz şu anda kontrol ettikleri bölgelerden Türkiye’ye daha fazla mülteci gelmesini engelliyorlar. Kaçakçılık konusunu, organize suç konusunu bizlerle iş birliği yaparak engelliyorlar. Ayda bir istihbarat teşkilatımızla, güvenlik kuvvetlerimizle iş birliği yaparak bir DEAŞ hücresi yakalanıyor, bir çeteci hücresi yakalanıyor. Bu arkadaşlar birçok konuda sınırımızda, sınırın öbür tarafında gerçekten Türkiye’nin ulusal çıkarlarına fevkalade büyük hizmet eden adımlar atıyorlar. Bu da tabii konuşulacak konular arasında.

Bu açıdan diğer ikinci konu değerli arkadaşlar; içerideki mülteci kardeşlerimizle alakalı. Hiçbir zaman için hükümet politikamız değişmemiştir. Cumhurbaşkanımızın görüşü hala aynıdır, iradesi aynıdır. Gönüllü olmadığı sürece biz kimseyi buradan zorla gönderecek durumda değiliz. Bu konuda ortaya atılan provokatif iddiaların da hiçbir geçerliliği yoktur. Önümüzdeki süreçte biz barışı ve diyalogu aramaya devam edeceğiz değerli arkadaşlar. Sorunları diyalogla çözmeye devam edeceğiz başka yerlerde yaptığımız gibi. Ama bu, şu demek değildir: Türkiye imkânları, duruşu, gücü yüksek olan bir ülkedir. Yani her türlü aracı her türlü zamanda gerektiği yerde kullanma iradesine ve stratejik aklına sahibiz, ama şu andaki stratejik irademiz barışı ve diyalogu zorlayarak konuları çözme yolunda. Burada Rusya ve İran’ın yapıcı rol oynamasını bekliyoruz, o türden teklifleri var. Aynı zamanda Suudi Arabistanlı kardeşlerimizle de bu konuyu konuştuk, onların da Suriye rejimiyle başlattıkları ilişkiye dayanarak yapıcı rol oynayacakları yönünde bir mutabakatımız oldu. Ama tekrar ediyorum, biz bu arayışın peşindeyiz, bu başka türlü anlaşılmasın.

Teşekkür ediyorum.

* Interpress deşifresidir.