DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları, bugün İstanbul’da çok değerli bir misafirimizi ağırlamaktan duyduğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Mısır Dışişleri Bakanı değerli kardeşim Sayın Sameh Shoukry ülkemizi ziyaret etmekte. Bildiğiniz gibi kendisi geçen ay Antalya Diplomasi Forumu’na da katılmıştı. Orada da hem ikili konular üzerinde, hem bölgesel konular üzerinde geniş bir müzakere etme imkanımız olmuştu.
Bildiğiniz gibi Mısır ve Türkiye’nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır. Biz de iki ülke olarak bu anlayışla ilişkilerimizi daha da ileri taşıma iradesini ortaya koyduk. Sayın Cumhurbaşkanımızın Şubat ayında Kahire’ye yaptıkları tarihi ziyaret sırasında bu yöndeki irademiz liderler düzeyinde ortaya konmuş oldu. Kahire’de Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin yeniden tesisine ilişkin ortak bildiri imzalanmıştı. Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Sisi’nin konsey toplantısı vesilesiyle ülkemizi ziyaret etmesi gündemimizde.
Bugün değerli kardeşim Sayın Bakan Shoukry ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Toplantısının hazırlıklarını da ele alma imkanımız oldu. İkili gündemimizdeki konuları ayrıntılı şekilde görüştük. Özellikle ticaret ve ekonomi işbirliğimizin en güçlü boyutlarından birini oluşturmakta. Mısır’daki yatırımlarımız hali hazırda 3 milyar doları bulmuş durumda. Aramızdaki ticaret hacmi ise yaklaşık 8 milyar dolar seviyesinde. Cumhurbaşkanımızın ziyareti esnasında ortaya konan bir hedef var: 15 milyar dolar. Serbest Ticaret Anlaşmamızın kapsamını genişleterek ve limanlarımız arasında Ro-Ro seferlerini tekrar başlatarak bu hedefe ulaşmayı planlıyoruz.
Savunma sanayii alanındaki ilişkilerimiz de gittikçe güçlenmekte. LNG ve nükleer enerji başta olmak üzere enerji alanında da geniş bir işbirliği imkanı olduğunu düşünmekteyiz.
Değerli basın mensupları, Mısır’la Türkiye arasındaki ikili ilişkilerimize ilaveten bölgesel sorunları da tabii ki ele aldık. Bunların başında Gazze konusu gelmekte. Sayın Shoukry ile hem İslam İşbirliği, Arap Liginin ortak oluşturduğu temas grubu vasıtasıyla, hem de ikili diyaloğumuz vasıtasıyla Gazze meselesi üzerine çok düzenli bir koordinasyon ve istişare mekanizması aramızda bulunmakta. Krizin başından beri düzenli şekilde beraber çalışmakta ve koordine etmekteyiz. Özellikle Gazze’de şu anda geldiğimiz noktanın vahametinin ve yapılması gereken konuların altını bir kez daha çizdik. Hangi diplomatik adımlar atılabilir? Hangi insani yardımlar konusunda neler yapılabilir? Uzun vadeli iki devletli çözüm konusunda hangi yöntemlere başvurulabilir? Bu konuları ayrıntılı şekilde kendisiyle görüştük.
Biliyorsunuz Mısır sorunun sıcaklığına en yakın ülkelerden biri coğrafi olarak da. Özellikle insani yardımlar konusunda Mısır’la olan ilişkilerimiz hayati önem taşımakta. Refah Sınır Kapısından yardımların ulaştırılması için Mısır’la gece-gündüz koordinasyon içerisinde çalışıyoruz. Burada insani yardımlarımızı özellikle Refah’a getirmekte kendileri de çok büyük yardım sunmaktalar, ayrıca bunun için Mısır’a teşekkür ediyoruz.
Diğer taraftan, yine Türkiye ve Mısır arasında önemli işbirliği alanları olan ve bölgesel sorunları teşkil eden Libya, Sudan, Somali, Etiyopya sorunlarını da masaya yatırma imkanımız oldu. Libya’da, Mısır ve Türkiye olarak ve diğer bölge ülkeleriyle Libya’nın bütünlüğüne ve istikrarına beraber nasıl katkıda bulunuruz? Bu konuda nasıl daha düzenli çalışabiliriz? Hangi türden teklifleri hayata geçirebiliriz? Bunları kendi aramızda istişare etme imkanımız oldu. Aldığımız kararla da bunları daha düzenli bir şekilde görüşmeyi hedefliyoruz.
Yine Sudan’da devam eden iç savaşın nasıl durdurulabileceği, bölgesel etkileri ve ileriye dönük çözüm planlarını, şu anda devam etmekte olan müzakere sürecini masaya yatırdık, ayrıntılı bir şekilde bu konuları görüştük, karşılıklı fikir alışverişinde bulunduk. Bu konuda da beraber istişarelerimizi artırma ve çalışma kararını aldık.
Somali ve Etiyopya arasında başlayan özellikle Somali’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden yeni sorun alanını da yine beraber görüştük. Burada Somali’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine olan bağlılığımızı teyit ettik Türkiye ve Mısır olarak. Bu konuda aradaki siyasal görünen şu anki ihtilaf bir çatışmaya dönüşmeden ne türden adımlar atılabilir, bu konuda görüş alışverişinde bulunduk.
Gördüğünüz gibi Mısır’la Türkiye arasında sadece ikili ilişkiler bazında değil, coğrafyamızı kapsayan diğer konularda da büyük bir işbirliği alanı var ve bu konular iki ülkenin beraber hareket etmesini zorunlu hale getirmiş durumda. Türkiye ve Mısır Akdeniz’in iki ucunda iki önemli kardeş ülke ve çok büyük işbirliği potansiyelimiz var. İşbirliği sadece halklarımızın ve devletlerimizin menfaatine değil, aslında bölgemizin de büyük menfaatine. Biz buradaki büyük potansiyeli görüyoruz. Değerli kardeşime ziyaretlerinden ötürü ve değerli işbirliği katkılarından ötürü tekrar teşekkür ediyorum, hoş geldiniz diyorum.
MISIR DIŞİŞLERİ BAKANI SAMEH SHOUKRY- [SİMULTANE TERCÜME] https://youtube.com/live/-rmudVcQmaY?feature=shared
SORU- Benim sorum Sayın Mısırlı Bakana: İnsani yardımların Gazze’ye daha fazla ulaştırılması Refah Kapısından daha fazla yardım girişimin sağlanması için ne yapılabilir, Mısır bu konuda diplomatik yolları hala deniyor mu?
MISIR DIŞİŞLERİ BAKANI SAMEH SHOUKRY- [SİMULTANE TERCÜME] https://youtube.com/live/-rmudVcQmaY?feature=shared
SORU- Efendim benim sorum her iki Bakana da olacak. İran-İsrail arasında son günlerde artan bir gerilim görüyoruz. Bu gerilimin bölgeye etkileri neler olacaktır? Ayrıca Sayın Bakanım siz İran Dışişleri Bakanıyla da bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz. Bu görüşmenin sonucunda nasıl bir izlenim edindiniz bölgeye dair? Konuk Bakanımıza da çok kısa olarak, Sayın Devlet Başkanı Sisi’nin bir Türkiye ziyareti olacağını söylediniz, bu ziyaretin takvimi belli midir acaba?
Teşekkür ederim.
MISIR DIŞİŞLERİ BAKANI SAMEH SHOUKRY- [SİMULTANE TERCÜME] https://youtube.com/live/-rmudVcQmaY?feature=shared
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları bildiğiniz gibi, İsrail’in Filistin topraklarını işgali ve Batı’nın buna kayıtsız şartsız destek vermesi Ortadoğu’daki istikrarsızlık probleminin başlıca nedenlerinden biridir. Bu problemi, bu tanımlamayı bizim gözümüzden kaçıracak, dikkatimizden kaçıracak ne olursa olsun, buna itibar etmememiz gerekiyor. Bir numaralı önceliğimiz İsrail işgalinin sona ermesi ve iki devletli çözüm formülünün hayata geçmesi olmalıdır. Bu olmadığı takdirde dün Yemen’den yapılan saldırılar, bugün İran-İsrail arasındaki gerilim, yarın başka bir savaş türü, öbür gün başka bir ülkenin içinde çıkan başka bir iç karışıklık, toplumsal rahatsızlık, bunların hepsi olmaya devam edecektir.
Biz Türkiye olarak Mısır gibi diğer dost ülkelerle beraber baştan beri hep aynı şeyi söyledik. Eğer bu kriz hak ettiği şekilde çözülmezse, Filistinlilerin hak ettiği devlet, bağımsızlık ve egemenlik verilmezse bu türden krizden bölgemizde artarak devam edecektir. Diğer ülkeler şöyle bir lüks içerisine girmesinler; bunlar sadece Ortadoğu’da olacak, bize bir etkisi olmayacak diye hiçbir şey içerisine girmesinler. Baştan beri söylediğimiz gibi, Filistin konusunda olan her şeyin küresel fay hatlarını tetikleme potansiyeli bulunmakta ve tetiklemekte. Burada olan bir şey batıyı da etkiliyor, doğuyu da etkiliyor, kuzeyi de etkiliyor, güneyi de etkiliyor. Bunu biz Kızıl Deniz’deki ticaret gemileriyle ilgili krizde de gördük. Lojistik zincirinin nasıl kesildiğini gördük. Siparişlerin nasıl geç gittiğini, fiyatların nasıl arttığını gördük, bunlar daha başlangıç.
Eğer bu türden krizlerin yayılmasının önüne geçmek istiyorsak, sahici olarak kollarımızı sıvayıp bu sorunun çözülmesi için gereken adımı atmamız lazım. Bu konuda bazı devletlerin pozisyon değiştirmesinden ümitvar mıyız? Değerli kardeşimle de konuştuk, mevcut şartlar böyle devam ettikçe ümitvar olma imkanımız azalıyor. Ne yapmamız lazım? Baskıyı artırmamız lazım. Bölge ülkeleri olarak, İslam ülkeleri olarak, diğer Afrika ülkeleri, Latin ülkeleri, Orta Asya ülkeleri herkes bir araya gelip bu haksızlığa karşı sesini organize bir biçimde yükseltmek zorunda. Bunu yapmadığımız sürece bu haksızlık devam edecek.
Filistin’deki direniş giderek İsrail-Filistin arasındaki bir savaş olmaktan çıkıp dünyada ezenlerle, ezilenler arasındaki bir mücadele formu hüviyeti taşımaya başladı. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya Pasifik’ten Ortadoğu’ya kadar, hatta Avrupa başkentlerine kadar birçok yerde kendini ezilmiş, dışlanmış, uluslararası sistemin ikiyüzlülüğüne, adaletsizliğine, hukuksuzluğuna maruz kalmış gören bütün devlet ve devlet dışı aktörlerin artık giderek daha bilinçli bir hale gelmeye başladığını ve farklı organizasyonlar içerisine girerek haklarını arama yoluna girmeye başladığını görüyoruz. Filistin’de şehit olan kardeşlerimiz, Gazze’deki yıkım ilk etapta onların elde ettiği neticeyi getirmeyebilir Filistinli kardeşlerimize, ama eminim ki onların kanı dünyadaki diğer ezilen halkların, insanların umutlarının yeşermesi için mübarek bir besleyici olacak.
SORU- Sayın Bakanım size bir soru sormak istiyorum, benim sorum da Gazze’yle ilgili. Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası toplumda Gazze’ye ilişkin oynadığı rol nedir? Ve eğer bundan sonra ateşkes ilan edilirse, Türkiye’nin oynayacağı rol nedir?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim. Değerli arkadaşlar, Türkiye olarak sorunun başından beri, sadece 7 Ekim olaylarından sonra değil, çok öncesinden itibaren Filistin meselesine, Gazze sorununa, Ortadoğu’daki istikrarsızlık problemine, Cumhurbaşkanımızın iktidara geldiği günden itibaren gerek Başbakanlığı döneminde, gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde kurduğu bütün hükümetler, bütün politikalar, bütün uluslararası ilişkiler bu sorunun hak ettiği biçimde çözülmesi üzerine odaklanmıştır. Hükümetlerimiz, devletimiz bu sorunla ilgili çabadan, çalışmadan, gayretten bir saniye bile vazgeçmemiştir. Bunu duygusallıktan uzak, rasyonel bir biçimde Filistin meselesine sahiden katkıda bulunacak bir şekilde nasıl yapabiliriz, hep bunun arayışı içerisinde olduk. Bölgesel ortaklarımızla, Mısır başta olmak üzere nasıl çalışabiliriz, uluslararası hukuk sistemini nasıl harekete geçirebiliriz? Burada kamuoyunun gördüğü konular, görmediği konularla kıyaslandığı zaman gerçekten çok az. Yani devlet olarak yaptığımız çalışmaların çoğu, diğer devlet aktörleriyle olduğu için kamuoyundan uzak olmak zorunda. Çünkü diğer devletlerin belli konulara girerken, taahhütlerde bulunurken kamuoyuyla paylaşmama hassasiyetleri olabiliyor. Bizim amacımız Filistin meselesinde olabildiğince bütün imkanları kullanarak işgalin sona ermesi zulmün durması, ateşkesin sağlanması, insani yardımların başlaması gibi çok geniş alanda farklı şekilde çalışıyoruz.
İnsani yardım alanlarında bildiğiniz gibi Türkiye zaman zaman listelerde birinci, zaman zaman ikinci oluyor, ama muazzam bir çaba var. Ve bugün gördük ki, Mısırlı kardeşimizle de onu ele aldık, mesele aslında Gazze’ye yapılan yardım miktarı olmaktan ziyade, içeriye gönderilebilen yardım miktarında kilitlenmiş durumda. Bunu nasıl aşabiliriz, daha fazla nasıl yardım gönderebiliriz? Oradaki şu anda köşeye sıkıştırılmış 2 milyona yakın insanın gündelik hayatını nasıl kolaylaştırabiliriz? Bunun arayışı içerisindeyiz.
Ayrıca Refah’a yeni bir askeri operasyonun başlamaması için neler yapılabilir? Nasıl bir uluslararası baskı oluşturulabilir? Hep bunların arayışı içerisindeyiz. Eğer mevcut diplomatik çabalar, insani yardım faaliyetleri çözüm vermeyecekse, ilaveten ne yapılmalı, ne türden sahici tedbirler ortaya konmalı, bunu ilgili ortaklarımızla ve muhataplarımızla görüşüyoruz. Tek taraflı hangi adımlar atılabilir? Çok taraflı hangi adımlar atılabilir? Uluslararası platformlarda ne yapılabilir? Bölgesel platformlarda ne yapılabilir? İslam İşbirliği Teşkilatında ne yapılabilir? Beraber bir araya gelip Latin Amerika’yla, Afrika’yla, Avrupa Birliği ülkeleriyle neler yapabiliriz? Kuzey Amerika’da neler yapabiliriz? Asya-Pasifik’te Rusya-Çin bütün bunların kesintisiz arayışı var. Fakat burada şunu görüyoruz: Bütün bu mobilizasyon, bütün bu uluslararası aktörlerin bu konu karşısında, “bu da yanlış” dediği bir yerde bu yanlışın durmaması başlı başına daha büyük bir problem.
Az önceki soruya verdiğim cevapta da dikkat çekmeye çalıştım, dünyayı bekleyen asıl büyük kriz Filistin meselesiyle makyajı dökülen, gerçekliği ortaya çıkan aslında uluslararası sistemin ikiyüzlülüğü, uluslararası hukuksuzluk ve İkinci Dünya Savaşından sonra kurulmuş olan hegemonik sistemin işe yaramamazlığıdır. Filistin meselesi, mevcut devam eden zulüm ve katliam her geçen gün bunun daha açık ve net ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Onun için söylüyorum, bu mesele artık sadece İsraillilerin Filistinlileri katlettiği bir mesele olarak algılanmaktan çıkıp, İsrail’in arkasında duran ve katliamı mümkün kılan güçlerle Filistin’i kalplerinde ve kafalarında hisseden ve bu zulme karşı, bu ezilmişliğe karşı küresel çapta artık direniş gösterme ihtiyacı hisseden iki tarafın kavgası haline dönüşmeye başlamıştır.
Ben inanıyorum ki diğer ülkeler artık bu meseleyi kendilerine bir platform, gerekçe göstererek uluslararası sistemin ve hegemonyanın ürettiği ezilmişliğe hayır diyerek yeni bir silkinme, yeni bir uyanış içerisinde gerçekten insanlığa barışı, istikrarı, kalkınmayı, umudu getirecek bir düzenin başlangıcı olaraktır diye düşünüyorum, buna da inancımız tamdır.
SORU- Sorum Sayın Mısır Bakanına olacak. Katar Dışişleri Bakanı Katar’ın arabuluculuk rolünü tekrar gözden geçireceğini söyledi. Bildiğiniz gibi bazı politikacıları da buradan suçladı. Mısır arabuluculuğunu artırabilir mi?
MISIR DIŞİŞLERİ BAKANI SAMEH SHOUKRY- [SİMULTANE TERCÜME] https://youtube.com/live/-rmudVcQmaY?feature=shared
* Interpress deşifresidir.