Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Slovenya Dış Ve Avrupa İşleri Bakanı Tanja Fajon İle Ortak Basın Toplantısı, 30 Ağustos 2024

SLOVENYA DIŞ VE AVRUPA İŞLERİ BAKANI TANJA FAJON- [SİMULTANE TERCÜME]

https://www.youtube.com/live/nJGW8iluDmY?feature=shared

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları, Slovenya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Saygıdeğer meslektaşım Sayın Tanja Fajon’un misafiri olarak Lübliyana’da bulunmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Tüm halkımızın 30 Ağustos Zafer Bayramını da ayrıca kutlamak istiyorum.

Değerli basın mensupları, gerçekten son derece verimli bir görüşme trafiği içerisinde bulunduk. İlişkilerimizi her alanda daha da ileriye götürmek için bu çerçevede iş birliğimizi, temas ve istişarelerimizi artırma konusunda karşılıklı irademizi teyit ettik. Bu kararlılığımızın bir göstergesi olarak az önce 2024-2026 dönemi için bir eylem planı hazırladık ve imzaladık. Eylem planı ikili ilişkilerimize belirli bir ivme kazandıracak bu sayede somut ve planlı adımlarla ilişkilerimizi her alanda geliştirme imkanı bulacağız.

İkili ticaret hacmimizde gerçekten çok düzenli bir artış var, bu bizim için bir memnuniyet kaynağı. Ticari ilişkilerimizi daha da artırma konusunda mutabıkız. Bu hususta karşılıklı iradenin mevcudiyetini bugün bir kez daha teyit ettik. Keza Karma Ekonomik Komisyon’un 9’uncu dönem toplantısını da önümüzdeki dönemde ülkemizde düzenlemek istiyoruz. Bu çerçevede, ülkelerimiz arasında sosyal güvenlik anlaşmasını bir an önce sonuca ulaştırmayı ümit ediyoruz. Bu anlaşma, ekonomik ilişkilerimize katkı sağlayacağı gibi, firmalarımızın karşılıklı yatırımlarını da teşvik edecektir.

Değerli arkadaşlar, ticari ilişkilerimizdeki bir diğer önemli başlık ise ulaştırma konusu, bu hususta bazı adımlar atmamız gerekiyor. Slovenya nakliyecilerimize yıllık 21 bin transit geçiş belgesi sağlıyor. Ancak Avrupa’ya ihracatımızdaki artış karşısında bu rakamın yetersiz olduğunu görüyoruz. Türkiye olarak biz kara taşımacılığı, transit geçiş belgelerinde tam liberalleşme sağlanmasından yanayız. Bunun tüm tarafların çıkarına olacağına da inancımız tamdır. Tam liberalleşmenin Avrupa’yla Asya arasındaki ticari bağlantının güçlendirilmesine ciddi bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu anlayışla Kara Ulaştırması Karma Komisyonu Toplantısını mümkün olan ilk fırsatta ülkemizde düzenlemeyi arzu ediyoruz.

Slovenya’daki büyük projelerin inşasında Türk firmalarının yer almasından da memnuniyet ve gurur duyuyoruz. Koper Limanının yük kapasitesini ve Orta Avrupa’ya bağlantısını artıracak Koper Divaca İkinci Demir Yolu projesiyle Karavanke Tüneli bu önemli projeler arasında.

Değerli basın mensupları, kıymetli mevkidaşımla ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel konuları da ayrıntısıyla ele aldık. Ülkelerimiz arasındaki iş birliği, Balkanlarda barış ve istikrarın korunması ve sürdürülmesine ciddi bir katkı sağlıyor. Ben ayrıca, bu vesileyle Slovenya’ya Pazar günü başlayacak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığında da ayrıca başarılar diliyorum.

Başta Filistin olmak üzere, Ortadoğu, Balkanlar, Ukrayna ve Kafkaslar’daki gelişmeleri ele aldık. Slovenya’nın Haziran ayında Filistin’i devlet olarak tanıma kararından duyduğumuz memnuniyeti sizlerin huzurunda tekrar vurgulamak istiyorum. Slovenya bu kararıyla ilkeli duruşunu bir kez daha göstermiştir. Filistin’de adil ve kalıcı bir çözümü hayata geçirmek için uluslararası hukuka sahip çıkan ülkelerle ortak çabalarımızı artırabileceğimize inanıyorum. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de bir soykırım devam ediyor. İsrail Gazze’deki insanları sistematik bir şekilde aç ve susuz bırakıyor. Hastaneleri, okulları, camileri ve kiliseleri bile bombalayan İsrail tüm insani değerleri ayaklar altına alıyor. Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın tarihi statükosunu değiştirmeye yönelik provokasyonlar karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. İsrail Gazze’de uygulanan sistematik vahşeti Batı Şeria’ya da maalesef taşımış durumda. İsrail savaşı farklı cephelerde yayma peşinde. Bölgedeki gerilim had safhada, Netanyahu hükümeti ateşle oynamaya devam ediyor. Koltuğunu korumak uğruna kendi ülkesi dahil tüm bölgenin geleceğini tehlikeye atıyor. İsrail’e kayıtsız şartsız destek çıkanlar başta olmak üzere Gazze konusunda sessiz kalan herkes vebal altındadır. İsrail barbarlığı artık bir son bulmalı. Masada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kayıt altına alınmış bir mutabakat imkanı var. İsrail’in kalıcı ateşkese onay vermesi için uluslararası toplum gerekli baskıyı kurmak zorundadır. Kalıcı barışın tek yolu ise, her zaman söylediğimiz gibi 67 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin devletinin tesisidir. Bunu sağlamaya yönelik çabalarımız vicdan sahibi tüm ülkelerle birlikte hız kesmeden devam edecektir.

Değerli basın mensupları, şahsıma ve heyetime göstermiş olduğu misafirperverlikten dolayı kıymetli meslektaşım Sayın Fajon’a şükranlarımı sunuyorum. Bu güzel ziyaretin ikili ve çok taraflı iş birliğimizin daha da gelişmesine vesile olacağına inanıyorum. İlginize teşekkür ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Benim Sayın Fidan’a bir sorum olacak. Türkiye’yle AB arasındaki ilişkilerin durumu nedir şu anda? Ve belki dünkü Brüksel’deki Dışişleri Konseyi Toplantısına katılımınızla ilgili yorum yapabilir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok teşekkür ederim. Sorunuzda da ifade ettiğiniz gibi dün Brüksel’de Avrupa Birliği Türkiye Dışişleri Bakanları Gayri Resmi Toplantısına katıldım. Gerçekten çok verimli bir toplantıydı. Toplantıdaki tartışmalarımız, görüşmelerimiz, fikir alışverişlerimiz kabaca iki başlık altında toplandı diyebilirim. Bunlardan birincisi, Türkiye-Avrupa Birliği kurumları arasındaki ilişkide neredeyiz, neler yapılabilir, neler yapılmalı? Biz kendi görüşlerimizi söyledik, üye devletlerin Dışişleri Bakanları ve kendi pozisyonlarını aktardılar.

İkinci ana başlıkta da, Dışişleri Bakanları toplantısı olduğu için zaten Yüksek Temsilci Sayın Borrell de oradaydı. Avrupa Birliği-Türkiye dış politika perspektifleri nasıl uyumlaştırılabilir, iş birliğini nasıl daha derinleştirebiliriz? Belli konularda neler düşünüyoruz, neler yapılabilir onları görüşme imkanımız oldu. Tabi her iki başlıkta da yapılacak çok iş var, ama şunun altını özellikle çizdik: Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği stratejik perspektifi tam bir kararlılıkla devam etmektedir. Cumhurbaşkanımızın geçen sene Mayıs ayındaki seçim zaferinden sonra bunu bir kez daha ilan ettiğini orada gündeme getirdik. Bu vesileyle, aynı iradenin, aynı siyasi iradenin Avrupa Birliği ülkelerinde olması durumunda bunun tabii ki Avrupa Birliği kurumlarına da yansıması mümkün olacak ve Türkiye Avrupa Birliği kurumları arasındaki ilişki daha da ileri gidecek.

Üyelikle ilgili tabii Avrupa Birliği’nde oluşması gereken bir siyasi irade sorunu var, bu sorunu aşmak kendi iç meseleleri. Tabii Türkiye olarak bu sorunu aşmada ne türden katkıda bulunabiliriz bunu da derinlemesine tartışmamız gerekiyor. Aynı şekilde tabii üyelikle ilgili perspektif devam ederken, şu anda karşı karşıya kaldığımız cari sorunlar var, bunlar nasıl gündeme getirilebilir, nasıl ilerletilebilir, onları da görüşme imkanımız oldu. Başta Gümrük Birliğinin güncellenmesi meselesi, daha sonra vizeyle ilgili konular, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’ye yönelik faaliyetleri başta olmak üzere bir dizi idari ve siyasi teknik konu, finansal konu masaya yatırıldı.

Daha sonra özellikle Filistin, Rusya-Ukrayna savaşı, Kafkasya, Afrika, Orta Doğu olmak üzere hem Avrupa’yı hem Türkiye’yi yakından ilgilendiren dış politika konularında da çok yoğun bir fikir alışverişinde bulunduk. Burada da birçok konuda aslında fikirlerimizin beraber yakınlaştığını görmek memnuniyet verici. Özellikle Filistin konusunda savaşın bir an önce durması, insani yardımların başlaması, İsrail’e baskı yapılması ve iki devletli çözümün hayata geçirilmesi konusunda genel bir konsensüs sağlandığını görmekten gerçekten memnunuz. Ayrıca, üye devletlerin çoğunun Türkiye’yle daha düzeyli, daha yapısal istişare mekanizmalarının hayata geçirilmesi konusunda destek verdiğini görmekten de memnuniyet duyuyoruz. Ama bildiğiniz gibi Avrupa Birliği’nde kararlar tam bir konsensüsle alınıyor, ama birçok konuda azami çoğunluğun Türkiye’yle ilişkilerin daha da ilerletilmesi yönünde bir iradeye ve görüşe sahip olduğunu da gördüm. Şimdilik dünkü görüşmeleri bu şekilde özetleyebilirim.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Televizyon Slovenya’dan her iki Bakana da yöneltmek istediğim bir sorum var. Slovenya ve Slovenya’nın en çok gündeminde olan iki konuyu masaya yatırdığınızı söylediniz, Orta Doğu ve Ukrayna. Türkiye olarak Rusya-Ukrayna arasındaki kriz için bir çözümünüz olduğunu ifade ettiniz. Bu çözüm nedir? Aynı zamanda Ortadoğu’daki savaşın da sona erdirilmesi için çözümünüz nedir? Her ikinizden de yorum alabilirsem sevinirim.

SLOVENYA DIŞ VE AVRUPA İŞLERİ BAKANI TANJA FAJON- [SİMULTANE TECRÜME]

https://www.youtube.com/live/nJGW8iluDmY?feature=shared

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gündeme getirdiğiniz iki savaş da küresel etkisi olan olaylar. Rusya-Ukrayna savaşı maalesef Avrupa’nın göbeğinde 21. yüzyılda üç yıldır devam eden bir konvansiyonel savaş ve bu savaşın da tabii ki nükleere dönüşme riski her an için mevcut. Avrupa’nın ortasında cereyan eden bir savaşta 500 binden fazla insanın hayatını kaybetmiş olması veya yaralanmış olması ve milyonlarca insanın yerinden edilmiş olması gerçekten büyük bir trajedi. Türkiye olarak biz bütün coğrafi bölgelerde yaptığımız gibi, temel tercihimizi, dış politika stratejimizi bir an önce çatışmanın, savaşın durmasından ve yerini diyaloğa, görüşmelere bırakmasından yanayız. Biliyoruz ki, bu çok kolay bir şey değil, fakat prensipte bunu niyet olarak kabul etmek gerekiyor, böyle bir metodu denemek gerekiyor. Tarafların savaşıyor olması barışçıl görüşmeleri veya bu türden fikirleri karşılıklı teati etmeleri için görüşmelerine mani değil, bu her zaman için mümkün, çünkü savaşın maliyeti inanılmaz derecede yüksek. Ve şu anda ilerisi için getirdiği riskleri de şimdiden tahmin etmek zaman zaman mümkün olmayabiliyor. Dolayısıyla, büyük risklere açık ve hali hazırda büyük bedeller ödetmiş bu savaşın durdurulmasını talep etmek kadar normal bir şey, insani bir şey, siyasi olarak stratejik bir şey olamaz, bunun için görüşmelere başlamak gerekiyor. Zaten savaş devam ediyor, ama diğer taraftan görüşmelerin devam etmesi, ciddi niyetler ortaya konması bu savaşın daha fazla bölgemize ve küresel istikrara zarar vermesini engellemek için elzemdir diye düşünüyoruz. Bunun için Cumhurbaşkanımız biliyorsunuz her iki tarafa da gerekli telkinlerde ve tekliflerde bulunuyor. Biz de bu politika doğrultusunda çoğu zaman mekik diplomasiyle, Avrupa’daki dostlarımızla, Batı’daki dostlarımızla, Doğu’daki dostlarımızla bir araya gelerek bu konuda ne türden adımlar atılabilir, en azından bu sesin ölmemesi gerekiyor. Şimdi öyle bir ortam düşünün çoğu zaman katıldığımız Batı’daki ortamlarda yani barışı ve diyaloğu seslendiren dil yok, görüş yok. Yani diyalog ve barışla ilgili dil ve görüş çok cılız kalabiliyor. Bunu karşılıklı olarak dillendirmek, böyle bir fırsatın da olabileceğini gündeme getirmek önemli diye değerlendiriyoruz.

Diğer taraftan, Gazze’de devam eden katliamın durması için uluslararası baskının artırılması gerektiğinin bir öncelik olduğunu yöntem olarak düşünüyoruz. Neden? İsrail şu ana kadar hiçbir maliyet ödemediği için sadece Gazze’de bir soykırım yapmayla değil, aynı zamanda şimdi Batı Şeria, daha sonra Lübnan, daha sonra adını bilmeyeceğimiz tahmin edemeyeceğimiz kendini düşman ilan ettiği başka ülkelere de bu savaşı taşıma lüksünü götürüyor. Siyasi maliyet ödemiyor, ekonomik maliyet ödemiyor, askeri maliyet ödemiyor, çünkü bu maliyeti ödetecek bir uluslararası mekanizma harekete geçirilebilmiş durumda değil. Türkiye gibi birkaç tane ülke kendi ekonomik tavırlarını, ticari tavırlarını, siyasi tavırlarını koyuyorlar, ama daha büyük bir baskı mekanizmasının üretilmesi gerekiyor. Biz nasıl ki Ukrayna’nın topraklarının işgal edilmesine karşıysak, Filistin devletinin de topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesine karşıyız. Yöntem olarak birincisi İsrail’e uluslararası toplumun dur demesi ve 1967 sınırları içerisindeki sınırlarına geri çekilmesi, daha sonra İsrail’in şunu demesi gerekiyor: Ben 67 sınırları dışında herhangi bir toprak parçasıyla işim yok. Ondan sonra uluslararası toplum Türkiye’de dahil olduğu üyeleriyle gerek İsrail’in güvenliği, gerek Filistinlilerin güvenliği için elinden geleni yapar, ama ortada devam eden bir işgal var yıllardır, baskı var, katliam var, zulüm var, bunların olduğu bir yerde uluslararası toplumun barış yolunda kalıcı adımlar atması giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla, biz bu noktadaki umudumuzu da kaybetmiyoruz, uluslararası diplomatik baskı mekanizmalarının tamamıyla kullanılması için uluslararası topluma çağrı yapıyoruz. Gerek Uluslararası Adalet Divanındaki çabalarımız, gerek ticareti kesmeyle ilgili çabalarımız, gerek siyasi çabalarımız, gerek uluslararası diğer ortamlardaki çabalarımız dostlarımızla beraber bu baskıyı artırma yönündedir. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bir ülkenin kendi kişisel hırsını devam ettirmek için ortaya koyduğu bu türden bir savaş ve katliam, bütün dünya için riskleri de beraberinde getiriyor. Bundan sakınmamız gerekiyor. Sorumlu bütün siyasetçilerin, devlet adamlarının bu yönde adım atması gerekiyor.

* Interpress deşifresidir.